Prolaktin hormonu yüksekliği

Prolaktin hormonu yüksekliği ile ilgili oldukça fazla sayıda soru geldiği için bu konuyu genel hatları ile anlatmayı uygun buldum.

Prolaktin hormonu beyinde hipofizin ön lobundan salgılanan bir hormon olup, daha çok süt üretiminden sorumludur. Ancak süt üretim ve salgılamanın dışında adet düzeni ve üreme fonksiyonları üzerinde de önemli bir etkisi vardır. Prolaktin salgılanmasında artma olduğu zaman adet düzeni bozulmakta ve bazen adetin tamamen kesilebilmektedir. Adetten kesilme yakınması ile kliniğe başvuran hastaların üçte birinde prolaktin düzeyinde yükselme saptanmaktadır.

Prolaktin hormonunun yükselmesine neden olan en sık neden hipofizdeki küçük tümörlerdir. Bu tümörler 1 cm’den küçük ise mikroadenom, daha büyükse makroadenom olarak tanımlanmaktadır. Bu hastalarda klinik olarak adet düzeninde bozulma veya adet görememe, göğüsten süt gelmesi ve çocuk sahibi olmada zorluk görülebilmektedir. Prolaktin düzeyi yüksek olan hastaların üçte birinde göğüsten süt gelir. Tanım olarak sütün uyarı veya sıkma ile değil, kendi kendine gelmesi gerekir. Prolaktin düzeyi yüksek olduğu halde adet düzeni normal olabilir ve göğüsten süt gelmeyebilir. Unutulmaması gereken bir durum prolaktin düzeyi normal olsa bile hipofizde tümör olabilir, yani hormondaki bozukluk derecesi klinik bulgularla uyum göstermeyebilir. Ayrıca hiçbir yakınması olmayan hastalarda da hipofizde tümör görülebilir. Yapılan çalışmalarda otopsi yapılan kadınların %9-27’sinde hipofiz adenomu görülmüştür.

Göğüsten süt gelmesi, adet düzeninde bozukluk veya çocuk sahibi olmak isteyen hastalarda kanda prolaktin hormonu düzeyine bakılmalıdır. Hormon düzeyi yüksek olan hastalarda ne yapılmalıdır?

* Eğer prolaktin 100 ng/ml’nin altında ise sella grafisi adı verilen düz filmin çekilmesi gerekir. Bu filmde bir bozukluk görülürse MR veya CT (tercihen MR) çekilmelidir.
* 100 ng/ml’den daha yüksek ise direk olarak MR çekilmelidir.
* Çok yüksek hormon düzeyleri (1000 ng/ml’den yüksek) kötü huylu ve lokal olarak yayılabilen bir tümör varlığını düşündürür.
* Çok daha yüksek hormon düzeyleri tümörün kavernöz sinüse yayılmış olduğunu gösterir.
* Büyük bir tümör var ve prolaktin düzeyi 100 ng/ml’nin altında ise bu hipofiz dışında hipofize baskı yapan bir tümör olduğunu düşündürür.

Hormon düzeylerine bakılırken stress, eksersiz ve proteinli yemek alımı gibi hormon yüksekliğine yol açabilen uyaranların olmadığı bir dönemde bakılmalıdır. Tercihen sabah aç karına bakılmasında yarar vardır. Ayrıca tiroid bozukluklarına bağlı olarak da prolaktinde yükselme görülebileceği için TSH ve T4 gibi tiroid fonksiyonlarının gösteren hormon ölçümleride yapılmalıdır. Ayrıca prolaktin yüksekliğine neden olabilen ilaç(örn. psikiyatride kullanılan bazı ilaçlar ve bazı tansiyon ilaçları gibi) alınıp alınmadığı hastadan sorulmalıdır.

Tedavi

Çocuk isteği olmayan, göğüs salgısı rahatsız edici boyutta olmayan ve çekilen grafilerde sadece mikroadenom görülen hastalarda tedavi verilmeyebilir. Bu durumda hastanın adetleri düzensiz ise adet düzenleyici doğum kontrol hapı gibi bir tedavi verilebilir.

Prolaktin salgılayan tümörlerde ilk tedavi seçeneği tıbbi tedavidir. Tedavide en sık kullanılan ilaç Bromokriptin (Parlodel)’dir. İlaç günlük veya depo şeklinde kullanıldığı gibi yan etkilerin azaltılması için vajinal yoldan da kullanılabilir. Hastaların % 10’u ilacı yan etkilerinden dolayı ilacı bırakmak zorunda kalır. En sık görülen yan etkiler; baş ağrısı, bulantı ve bayılmadır. Nadiren hallüsinasyon görme, baş dönmesi, yorgunluk, burunda tıkanıklık ve karın krampları görülebilir.

Parlodel tedavisi ile çekilen filmlerde tümör görülmeyen hastaların % 80’ninde adet düzeni normale döner. Adet görmeyen hastalarda tedaviden yaklaşık 6 hafta sonra adet kanaması başlar. Hastaların % 60’ında meme akıntısı 6 hafta sonra, % 75’inde ise 12 hafta sonra tamamen kesilir. Tümör saptanan hastalarda ise gerileme genellikle tedavinin ilk 3 ayında gerçekleşir. Tümördeki gerileme genellikle prolaktin düzeyindeki düşme sonrasında görülmekle birlikte, hormon düzeyi tümördeki gerileme oranını tam olarak yansıtmamaktadır. Makroadenomların yaklaşık % 90’nında tıbbi tedavi ile tümörde küçülme görülür.

Cerrahi: Hipofizdeki prolaktin salgılayan tümörlerin cerrahi olarak çıkartılması ile mikroadenomluların % 70’inde, makroadenomluların ise % 30’unda adet düzeni normale döner. Ancak uzun dönemde ortalama başarı % 50 olup, makroadenomlarda % 10’a kadar düşebilmektedir. Ayrıca cerrahın deneyimine bağlı olarak % 10-30 oranında hipofiz yetmezliği oluşabilir. Bu nedenle cerrahi tedavi ilk tedavi seçeneği olmayıp, zorunlu kalmadıkça başvurulmamalıdır.

Radyoterapi: Başarı şansı daha düşük ve hipofiz yetmezliği riskinden dolayı tercih edilmemektedir.

İzlem: Mikroadenom durumunda yılda bir defa prolaktin seviyelerine bakılmalı ve sella grafisi çekilmelidir. Eğer tümörde büyüme yoksa ve her şey normal ise sadece yıllık prolaktin düzeyleri ile izlem yeterlidir. Makroadenomlarda ise 6 ayda bir prolaktin düzeyine bakılmalı ve sella grafisi çekilmeli, hasta stabil ise yıllık hormon düzeyi ile izlenmelidir. Tümörün büyüdüğünü düşündüren başağrısı ve görme bozukluğu gibi durumlarda MR çekilmelidir.

Gebelik ve Prolaktin Salgılayan Tümörler

Genel olarak gebelik saptandığı zaman bebek üzerinde olumsuz bir etkisi gösterilmemesine karşın Bromokriptin tedavisi kesilir. Mikroadenomu olan hastaların % 2’sinde, makroadenomu olan hastaların ise % 15’inde gebelik sırasında tümörde büyüme görülür. Tümörde büyüme olduğunu düşündüren en önemli belirtiler başağrısı ve görme bozukluklarıdır. Bu hastalarda düşük olasılığında veya doğum risklerinde bir artış görülmez. Nadiren tümör içine kanama olabilir ve buna bağlı şekersiz diabet gibi ciddi sorunlar oluşabilir. Tümörde büyüme saptandığı zaman ilaç tedavisine tekrar başlanabilir.