Meme kanseri
Kanser Nedir ?
Vücudumuzdaki tüm organlar hücrelerden yapılmışlardır. Hücreler çok küçük birimlerdir ve ancak mikroskop altında görüntülenebilirler.Normal vücut hücreleri sistemli bir şekilde büyür, bölünür ve ölür. Hayatımızın ilk yıllarında yetişkin oluncaya dek normal hücreler daha hızlı bölünür. Yetişkinliğe ulaşılmasının ardından, pek çok dokuda hücreler yanlızca ölen hücreleri yenilemek ve yaralanmaları gidermek amacı ile bölünmeye devam eder. Normal şartlar altında, eğer yeni hücreler gerekmiyorsa her hücrenin içinde bulunan bazı mekanizmalar hücreye bölünmesini durdurmasını söyler.
Buna karşın kanser hücreleri, büyümeye ve bölünmeye devam ederler ve vücudun diğer bölgelerine yayılırlar.Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler yada tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan yada lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir. Tümör vücudun başka bölgelerine yayılmış olsa da orijinal olarak oluştuğu organın adı ile anılır. Örneğin kemiklere sıçramış olan prostat kanseri hala prostat kanseri, akciğerlere sıçramış olan meme kanseri hala meme kanseridir.
Vücudumuzda ki tüm organlar hücrelerden yapılmışlardır. Hücreler çok küçük birimlerdir ve ancak mikroskop altında görüntülenebilirler.
Normal vücut hücreleri sistemli bir şekilde büyür, bölünür ve ölür. Hayatımızın ilk yıllarında yetişkin oluncaya dek normal hücreler daha hızlı bölünür. Yetişkinliğe ulaşılmasının ardından, pek çok dokuda hücreler yanlızca ölen hücreleri yenilemek ve yaralanmaları gidermek amacı ile bölünmeye devam eder. Normal şartlar altında, eğer yeni hücreler gerekmiyorsa her hücrenin içinde bulunan bazı mekanizmalar hücreye bölünmesini durdurmasını söyler.
Lösemi genellikle tümör oluşturmayan bir kanser türüdür. Lösemide kanser hücreleri kan ve kan oluşturan organlarda (kemik iliği, lenf sistemi ve dalak) gelişir, ve diğer organların dokuların içinde dolaşır, birikebilir.
Akılda tutulmalıdır ki, tüm tümörler kanser değildir. Kanser olmayan tümörler metastaz yapmaz ve çok seyrek görülen istisnalar dışında yaşamsal tehlike oluşturmazlar.
Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır.
Kanser istatistiklerinin diğer ülkelere oranla daha iyi tutulduğu amerikada, bu istatistikler göstermiştir ki erkeklerin yarısı kadınların ise üçte biri hayatlarının bir evresinde kansere yakalanacaklardır. Günümüzde, milyonlarca insan kanserli yada kanseri tedavi edilmiş olarak yaşamaktadır. Sigaranın bırakılması yada daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarının adaptasyonu gibi aktivitelerle yaşam stilinin değiştirilmesi, pek çok tür kansere yakalanma riskini önemli oranlarda azaltılabilir. Kanser tanısı ne kadar erken konursa, tedavisi o kadar erken başlar ve kanser tedavisi ne kadar erken başlarsa tedavinin başarıya ulaşma şansı da o kadar yüksek olur.
Meme Kanserine Nasıl Tanı Konulur?
Meme kanserinin en yaygın belirtisi ağrısız bir kitlelenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların %10 kadarı, kitle olmaksızın ağrı hissetmektedir. Meme kanserinin daha seyrek gürülen belirtileri arasında, göğüste oluşan geçici olmayan değişimler, (örneğin kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş yada bozulmalar, ve anlık akıntılar, aşınma, göğüs ucunun hassaslaşması yada içe dönmesi de dahil olmak üzre göğüs ucu belirtileri). Tedavisi en kolay olan erken aşamadaki meme kanseri tipik olarak hiç bir belirti göstermezler. Bu nedenle, kadınların meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamaları çok önemlidir.
Meme kanserine erken aşamada tanı konması, tedavi seçeneklerinin sayısını, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını önemli oranda arttırır. Erken tanı için temelde önerilen biri birini tamamlayıcı üç yöntem vardır;
* Kişisel (Kendi kendine yapılan) göğüs kontrolleri
* Klinik (Doktor tarafından yapılan) göğüs kontrolleri
* Mamogramlar
Normal de doktorlar 20 yaşından sonra her ay kişisel göğüs kontrollerinin yapılmasını, kırk yaşından sonrada yılda bir kez olmak üzere klinik göğüs kontrollerini ve mamografiyi önermektedirler. Ancak daha sonraki mamogramlarınıza referans olması için otuzlu yaşlarınızda en azından bir mamogram çektirerek saklamanız önerilir. Burada verilen başlama yaşları, toplumun geneli için önerilmektedir, eğer yüksek risk grubunda olduğunuzu düşünüyorsanız kontrol programınızı dokturunuz ile konuşmalısınız. Kanserlerin küçük bir bölümü mamografi tarafından tanımlayamayacağı için, mamografiyi klinik göğüs kontrollerine alternatif olarak görmek yanlıştır.
Eğer bu testlerden birinde normal olmayan bir belirtiye rastlanırsa, durumu açıklığa kavuşturmak için belirleyici testler yapılacaktır. Unutmayın ki, göğüs kontrollerinde bulunan kitlelerin büyük bir kısmı kanser olmayan gelişimlerdir.
Kontroller sonrası şüphelerin giderilemediği durumlarda, kesin tanının konması amacıyla biyopsi yapılır. Kitlenin büyüklüğüne, yerine, doktorun yada hastanın tercihine bağlı olarak biyopsi lokal anestezi alıtında iğneler le yapılabileceği gibi, ameliyatla kitlenin çıkarılmasıyla da yapılabilir.
Meme kanseri tedavisi ile ilgili kararlar hasta ve doktor tarafından birlikte alınmalıdır. Bu kararlar alınırken, kanserin aşaması, hastanın yaşı, diğer sağlık problemleri, önerilen tedavilerin riskleri ve getirecekleri yararlar göz önünde tutulmalıdır. Meme kanseri tanısı konmuş kadınların hemen hepsi göğüs ameliyatı geçirirler. Ameliyat sonrası bu tedaviyi tamamlamak amacıyla, radyasyon (ışın) tedavisi, kemoterapi, hormon tedavisi ve monoklinal antikor tedavisi gibi bugün standartlaşmış olan kanser tedavilerinden biri yada birkaçı uygulanır.
Bu tedaviler yerel ve sistematik tedaviler olmak üzre iki ana gurupta toplanabilir. Yerel tedaviler vücudun yanlızca bir bölgesinde yapılan ameliyat yada radyasyon tedavisidir. Sistematik tedaviler ise vücudun tümünde üzerinde yapılan tedavilerdir.
Meme Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Ameliyat :
Göğüs ameliyatlarının temel amacı göğüste ve lenf bezlerinde bulunan kanserli hücreleri ve tümörü almaktır. Lampektomi operasyonunda, kanserli kitle ve onun etrafından bir miktar sağlıklı göğüs dokusu alınır. Basit yada toptan Mastektomi'deyse göğsün tamamının alınması operasyonudur. Değiştirilmiş radikal mastektomi operasyonunda göğsün tamamı ve koltuk altı lenf bezleri alınır, ancak radikal mastektomide olduğu gibi göğsün altında göğüs duvarında bulunan göğüs kasları alınmaz. Radikal mastektomi, göreceli olarak daha hafif olan ameliyat alternatiflerinin verimliliğinin artması sonucu günümüzde daha az tercih edilen bir ameliyat seçeneği olmuştur.
Hem lampektomi hem de mastektomi operasyonları genelde, koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonu ile birlikte yapılır. Koltuk altı lenf bezleri alındıktan sonra kanserin buraya sıçrayıp sıçramadığı test edilir. Testlerin sonuçları tedavinin sonraki aşamalarına karar verilmesinde önemli rol oynar. Koltuk altı lenf bezleri bölgesinde yapılan ameliyat yada ardından gelen radyasyon tedavisi, lenf sıvısı dolaşımının aksaması ve sıvı birikimi ile ilintili olarak kolda ödem benzeri oluşumlar oluşmasına neden olabilir, bu durum lymphedema olarak bilinir. Yanlızca anahtar konumunda olan bir kaç lenf bezinin çıkartılması ile kanserin ne kadar yayıldığının belirlendiği yeni yöntemler, toplam lenf dolaşımında daha az değişikliğe neden oldukları için erken aşamadaki hastalarda daha tercih edilir yöntemler olmuşlardır. Bu yeni yöntemler arasında en çok yaygınlık kazanmış olanı 'Sentinel Node Biopsy' olarak adlandırılmaktadır.
Lampektomi operasyonu sonrası büyük bir çoğunlukla altı ila yedi hafta kadar sürecek olan radyasyon tedavisi yapılır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, lampektomi ve ardından uygulanan radyasyon tedavisi pek çok durumda mastektomi kadar etkindir.
Radyasyon Tedavisi
Radyasyon (Işın) tedavisi ameliyat sonrası göğüste, göğüs duvarında veya koltuk altında kalmış olabilecek kanser hücrelerini öldürmekte kullanılabileceği gibi, ameliyat öncesinde ameliyatta alınacak olan tümörün boyutunun küçültülmesi amacıylada kullanılabilinir. Yakın geçmişte kat edilen teknolojik ilerlemeler, bu tedavinin daha hassas ve arzulanan bölgeye daha başarılı olarak odaklanarak yapılabilmesine olanak tanımıştır. Bunun bir sonucu olarak radyasyon tedavisinin yan etkilerinde büyük oranlarda azalma gözlemlenmiştir.
Sistematik Tedaviler
Meme kanserinin tedavisinde kullanılan sistematik tedavi seçenekleri arasında kemoterapi, hormon tedavisi ve monoklinal antikor tedavisi vardır. Gözlemlenebilen tümörün ameliyat ile alınması sonrasında yapılan sistematik tedavi alınmış olan tümörden ayrılarak vücudun başka yerlerine gitmiş olabilecek kanser hücrelerini yok etmeyi hedefler. Ameliyat sonrası yapılan bu tip sistematik tedavilere tamamlayıcı anlamına gelen adjuvan tedaviler denir. Alınan tümörün boyu, histolojisi, kanserin lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığı adjuvan sistematik tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesinde önemlidir. Adjuvan sistematik tedavilerin etkinliği, deneklerin rastgele seçildiği 400 den fazla klinik deneyde test edilmiştir. Bu çalışmalar göstermiştir ki, adjuvan sistematik tedavilerin yararları (meme kanserinin yenilemesi, ve ölüm oranları göz önüne alındığında) tedaviden sonraki 15 yılın sonrasında bile gözlemlenebilmektedir.
Sistematik tedavi tanı anında meme kanseri ileri aşamada olan hastalarının tedavisinde de kullanılır. Bu gibi durumlarda, kanserin büyük bir çoğunluğunun ameliyat ile alınması olası değildir ve sistematik tedaviler temel tedavi yöntemi olurlar.
Kemoterapi
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki bazı kemoterapi ilaçları birlikte alındıklarında, tek başına alınan ilaçlardan daha etkin olmaktadırlar. Kemoterapinin ilk aşamasında genellikle cyclophosphamide, methotrexate, fluorouracil, doxorubicin (Adriamycin), epirubicin, ve paclitaxel (taxol) adlı ilaçların özel karışımları kullanılır. Kanserleri bu ilk aşama ilaçlara dayanıklı hale gelen hastaların yaklaşık olarak %20 ila %30'u ikinci aşama kemoterapi ilaç tedavisine cevap verirler.
Hormon Tedavisi
Östrojen, yumurtalıklar da üretilen bir hormondur ve bazı meme kanserlerinde kanserin büyümesine yardımcı olur. Yapılan testler sonucu kanser hücrelerinde östrojen veya progesteron hormonları için algılayıcılar bulunan kadınlar, östrojenin bu hücreler üzerindeki etkilerini durdurucu ilaçlar önerilebilinirler. Bu amaçla günümüzde en yaygın olarak kullanılan ilaç tamoxifen'dir. Araştırmalar göstermiştir ki, tamoxifen meme kanserinin yıllık yenileme riskini %26, yıllık ölüm oranını %14 oranında düşürmektedir. Kanser hücrelerinde yukarıda sözü geçen hormon algılayıcıları bulunan kadınlar dan hem menepoz öncesi hemde menepoz sonrası olanlar hormon tedavisinden yararlanabilirler. Yumurtalıkların alınması yada ilaç ile yumurtalık işlevlerinin askıya alınması tedavisi gören menopoz öncesi kadınlarda östrojen üretimi önemli ölçüde azaldığından yaşam oranlarında önemli gelişmeler gözlemlenmiştir.
Monoklonal Antikor Tedavisi
HER-2 adındaki bir protein meme kanseri hücrelerinin büyümesini düzenlemekte önemli bir rol oynar. Meme kanserlerinin yaklaşık olarak üçte birinde, bu protein aşırı miktarlarda bulunur. Trastuzumab (Herceptin) bir monoklinal antikor tedavisi şeklidir ve kanserlerinde aşırı miktarda HER-2 proteini olan hastalarda HER-2 proteinin etkilerini bloke eder. Kemoterapi sonrasında tümörleri büyümeye devam eden hastalarda, herceptin yanlız kullanılabileceği gibi kemoterapi ile birlikte de kullanılabilinir. Her iki durumda da, bu tedavi sonrasında bazı kanserlerin küçüldüğü ve yaşam süresinin uzadığı gözlemlenmiştir.
Kemoterapi
Bu bölümde meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi ve yan etkileri hakkında genel bilgiler bulacaksınız. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastalara göre özel olarak karıştırılır, dozajı, verilme şekli ve verilme süreci de hastalara özel olarak ayarlanır, bu nedenle kemoterapinin yan etkileri de hastadan hastaya çok büyük farklılıklar gösterebilir. Bu bölümde kemoterapinin pek çok yan etkisi detayları ile açıklanmışsada, söz konusu yan etkilerin pek çoğunun geçici ve kemoterapinin hemen ardından oluştuğu akılda tutulmalıdır. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Meme kanserinin tedavisinde kemoterapi vazgeçilemez bir tedavi şeklidir ve genellikle ameliyat veya diğer tedavilerle birlikte kullanılır. Meme kanseri hastaları göreceleri kemoterapinin tüm boyutlarını doktorları ve kanser tedavi ekibi ile tartışmalıdırlar.
Kemoterapi nedir?
Kemoterapi, antikanser ilaçlarının kullanılarak tümörlerinin büyümesinin önlenmesi yada kontrol altına alınmasıdır. Kemoterapi genellikle diğer tedavileri tamamlamak amacı ile yapılır, bu tip kemoterapiler adjuvant kemoterapi olarak adlandırılırlar. Öncelikli olarak yapılan ameliyat yada radyoterapi tedavileri meme kanserinin bölgesel (göğüs) tedavisini amaçlar. Kemoterapi genellikle el ya yada koldaki küçük damarlara geçici iğneler aracılığı ile, yada daha büyük damarlara takılan port adı verilen vücut içi araçlar yardımı ile verilir. Bazı kemoterapi ilaçları hap yada şurup formunda ağızdan verilebilir. Bunun yanısıra kas yada deri altına veya tümör bölgesine doğrudan enjeksiyon şeklinde verilen kemoterapi ilaçlarıda vardır.
Kemoterapinin kullanım amaçları arasında:
* Kanserin tedavisi
* Kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılmasının durdurulması
* Kanserin büyümesinin yavaşlatılması
* Kanser hücrelerinin öldürülmesi
* Kanserin verdiği şikayetlerin azaltılması
Kemoterapi sistematik bir tedavi şeklidir, başka bir değişle, kan dolaşımı aracılığı ile vücudun tüm bölgelerine yayılır, vücuttaki tüm doku ve organları etkiler. Bu açıdan bakıldığında, kemoterapi ameliyat ve radyoterapi gibi yerel tedavi amaçlayan tedavilerden farklıdır. Her hastanın özellikleri incelenerek, kanserin en etkin tedavisi hem yerel hem de sistematik tedavilerin uygun bir karışımının uygulanması ile sağlanır.
Kemoterapinin Verilme Şekilleri
Kemoterapi alan meme kanseri hastaları, bir ilaç alabilecekleri gibi birden fazla ilacın birden veridiği karışımları da alabilirler. Pek çok doktor birden fazla ilacın karıştırılarak birden verildiği kombinasyon tedavisinin tek ilaçla yapılan tedaviden daha etkin olduğu konusunda hem fikirdirler. Kombinasyon tedavisi, karışımında bulunan ilaçların her birinin daha az oranda alınmasına rağmen kanser hücrelerinin kontrol altına alınmasında daha iyi sonuçlar vermiştir. Daha yüksek dozda verilen tek ilaçlık kemoterapi tedavileri ile karşılaştırıldığında kombinasyon kemoterapisi daha iyi sonuçlar vermesinin yanı sıra daha az yan etkilere yol açmaktadır. Günümüzde, farklı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan 90 dan fazla kemoterapi ilacı vardır.
Kemoterapi meme kanseri hastalarının alabileceği tek tedavi olabileceği gibi ameliyat gibi diğer tedavilerden önce yada sonra da uygulanabilir. Ameliyat öncesi yapılan ve tümörün boyutunu küçültmeyi amaçlayan kemoterapilere neoadjuvant kemoterapi adı verilir. Bunun yanı sıra, neoadjuvant kemoterapi hastanın tümörü üzerindeki en etkin ilacın ve dozajın bulunması amacı ile de kullanılabilinir. Bu amaçla tedavi süresince tümörün gelişimi gözlemlenir.
Ameliyat gibi yerel tedavilerin sonrasında yapılan kemoterapiye adjuvant kemoterapi adı verilir. Çalışmalar göstermiştir ki göğsün alınması (mastektomi) yada kitlenin alınması (lumpektomi) operasyonlarının ardından yapılan adjuvant kemoterapi meme kanserinin yeniden oluşması riskini önemli bir ölçüde azaltmaktadır. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslar arası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır.
Kemoterati ilaçları ve veriliş şekilleri genellikle her hasta için ayrıca düzenlenir. Kemoterapi planlanlanırken, hastanın yaşı, genel sağlık durumu, kanserin durumunu gösteren aşama (stage) ve sınıfı (grade) gibi parametreler, diğer sağlık problemleri, geçmişte yapılmış ve gelecekte yapılması planlanan tedaviler göz çnünde tutulmalıdır. Meme kanseri tedavisinde uygulanan kemoterapi genellikle üç ila altı ay sürer. Bu süre içinde ilaçlar günlük, haftalık, aylık yada hastanın ilaçlara gösterdiği tepkiler göz önüne alınarak başka aralıklarla verilebilir. Kemoterapi seansları genellikle sürekli olmaz, çünki kemoterapi ilaçları kanseri hücreler kadar sağlıklıları da etkiler. Doktorların, kemoterapinin hastalar üzerindeki etkilerini gözlemlemek için uyguladıkları pek çok yöntem vardır. Bunların arasında, fiziksel muayeneler, kan testleri, bilgisayarlı tamografiler, MR taramaları ve röntgen çekimleri vardır.
Meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi kombinasyonları arasında:
· cyclophosphamide (Cytoxan), methotrexate (Amethopterin, Mexate, Folex), ve fluorouracil (Fluorouracil, 5-Fu, Adrucil) (bu terapi CMF olarak adlandırılır)
· cyclophosphamide, doxorubicin (Adriamycin), ve fluorouracil (bu terapi CAF olarak adlandırılır)
· doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide (bu terapi AC olarak adlandırılır)
· doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide ile paclitaxel (Taxol)
· doxorubicin (Adriamycin), ve ardından CMF
· cyclophosphamide, epirubicin (Ellence), ve fluorouracil
Yukarıda verilenlere ek olarak meme kanseri tedavisinde sıkça kullanılan diğer ilaçlar arasında
docetaxel (Taxotere), vinorelbine (Navelbine), gemcitabine (Gemzar), and capecitabine (Xeloda) vardır. (İlaçların ticari isimleri parantez içinde verilmiştir)
Kemoterapinin Potansiyel Yan Etkileri
Meme kanserinin tedavisi için kemoterapi gören hastalarda, bu tedaviye bağlı olarak görülen yan etkiler bazı faktörlere bağlı olarak oldukça fazla farklılık gösterebilir. Bu faktörlerin arasında, kullanılan ilaçların tipleri, dozajları, ve verilme süreleri vardır. Akılda tutulmalıdır ki, bu bölümde açıklanan yan etkiler olası yan etkilerdir ve bazı hastalar bu yan etkilerden hiç etkilenmezken bazı hastalar bir yada bir kaçından etkilenir. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür.
Kemoterapinin en yaygın yan etkileri:
* Mide bulantısı ve kusma
* Saç kaybı (alopecia)
* Yorgunluk
Bazı kemoterapi ilaçları midenin ve bağırsakların iç yüzeyini oluşturan dokuları hassaslaştırabilir. Cisplatin, cyclophosphamide, doxorubicin ve yüksek dozlarda verildiğinde etoposide mide bulantısı ve kusmaya yol açması daha olası kemoterapi ilaçlarıdır. Bazen mide bulantısı ve kusma tedavinin hemen ardından yada tedaviye başlanması ile başlar. Bazı durumlarda da hastalar beklentilerinden etkilenerek mide bulantısı yaşayabilirler, bu hastaların mide bulantısı ile tedavi arasında kurdukları psikolojik ilişkilendirmenin bir sonucudur. Pek çok durumda, kemoterapinin yan etkisi olarak görülen bulantı ve kusmanın önüne geçilmesi için ilaçlar verilebilir.
Saç kaybı (alopecia) kemoterapinin diğer bir yaygın yan etkisidir. Oluşan saç kaybı geçicidir ve bazı kadınlarda saç köklerinin kemoterapi ile zayıflayarak daha hızlı saç dökülmesine yol açması nedeni ile oluşur. Saçlarını kaybeden kadınlarda saç kaybı ikici kemoterapi civarında oluşur. Kemoterapinin bitmesi ile saçlar geri gelir, ancak bazı hastalarda saçlar hastanın kemoterapi öncesi sahip olduğundan farklı olarak geri gelebilir (Düz yada kıvırcık saçlar gibi). Kemoterapi ile saçlarını kaybeden kadınlar, kemoterapi boyunca değişik eşarplar, şapkalar yada peruklar kullanabilirler.
Beyaz (akyuvarlar) ve kırmızı (alyuvarlar) kan hücreleri ile kanamayı önleyici kan hücreleri olan platelet lerin sayısının azalması kemoterapinin diğer bir olası yan etkisidir. Akyuvarlar vücudun bağışıklık sisteminin temel taşlarındandır. Normalde bir milimetreküp kanda 4,000 ila 10,000 tane arasıda akyuvar bulunur. Akyuvar sayısının bu normal değerlerin altına inmesine leukopenia denir. Aslında bir kaç çeşit akyuvar hücresi vardır, neutrophils adı verilen akyuvar hücreleri vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardım ederler. Bu hücrelerin sayısının çok fazla azalmasına neutropenia adı verilir. Neutropenia kemoterapi tedavisi boyunca kontrol edilmesi gereken bir yan etkidir, ve genellikle bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlar yardımı ile tedavi edilebir.
Kemoterapi kandaki alyuvar sayısının azalmasına da neden olabilir. Normalde, bir milimetreküp kanda 4 ila 6 milyon tane alyuvar vardır. Alyuvar sayısının normal değerlerin altına düşmesi ile anemi oluşur. Yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı, nabız da ve soluma hızında artış anemisi olan hastalarda görülebilen şikayetler arasındadır. Anemi bazı durumlarda ilaçlarla tedavi edilebileceği gibi, alyuvar sayının çok azalması kan naklini gerektirebilir.
Kemoterapi gören hastaların bazılarında platelet sayısı normal değeri olan millimetreküpte 150 ila 450 bin adetten daha aza inebilir. Bunun bir sonucu olarak hastalar da küçük ve büyük berelenmelere olan yatkınlığın artması, kesilmeler sonucunda normalden uzun süren kanamalar, burun ve diş eti kanamaları görülebilir. Platelet sayısı aşırı şekilde azalan hastalarda iç kanamalar da görülebilir. Bu gibi durumlarda hastalara platelet aktarımı yapılır. Bunun yanı sıra bazı durumlarda operlvekin (Neumega) gibi ilaçlarda verilebir.
Kemoterapi alan kanser hastaları, kemoterapinin erken menepoza yada kısırlığa yol açabileceğini bilmelidirler. Kemoterapiye başlandığında doğal olarak menapoza girmeye yakın olan kadınların kemoterapinin sonucu olarak daha erken menapoza girme olasılığı daha fazladır. Kemoterapi alan kadınların bir kısmıda menapoza girmekte olan kadınlarda görülen belirtiler görülebilir, bunların arasında ani terlemeler, vajinal kuruluk ve adet dönemlerinde düzensizleşmeler vardır. Bu şikayetler seyrek görülen şikayetler değildirler ve genellile ilaçla yada kemoterapi tedavisinde yapılan değişikliklerle tedavi edilebilirler. Bu tip şikayeti olan kadınların, bu durumu doktorları ile tartışmaları önerilir. Kemoterapi ilaçları hamilelikte alındıklarında sakat doğumlara neden olabilirler, bu nedenle kadınların kemoterapi boyunca hamile kalmamalırı önerilir. Tedavi sonrası çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin bu isteklerini doktorları ile tartışmaları önerilir. Yapay döllenme veya benzeri yöntemlerde kullanılmak amacı ile sperm veya yumurtanın tedavi öncesi alınarak saklanması gibi yöntemler yüksek risk grubundaki kadınlara önerilebilinilir.
Kemoterapinin bunlar dışındaki yan etkileri arasında:
* Enfeksiyon riskinin artması
* Ağız yaraları
* Tad alma duygusunda değişmeler
* İştah azalması
* İshal yada Kabızlık
* Karıncalanma veya yanma hisleri
* Ellerde ve ayata uyuşma hissi
* Deri rahatsızlıkları (kızarıklık, döküntü, akne)
* Tırnaklarda koyulaşma, kırılganlaşma yada çatlama
* Böbrek ve mesane enfeksiyonları
* Kemoterapinin hemen ardından gelen nezle benzeri belirtiler
* Vücutta sıvı toplanması
Bunlara ek olarak, bazı kemoterapi ilaçlarının daha başka riskleri vardır. Örneğin, uzun bir süre boyunca yüksek dozlarda alındığında doxorubicin (Adriamycin) adlı ilaç kalıcı kalp problemlerine yol açabilir. Adriamycin kullanması gereken hastalar tedavi öncesi kalp problemleri için kontrolden geçmeli ve durumları tedavi boyunca gözaltında tutulmalıdır.
Bu uzun olası yan etki listesine rağmen, kanserin kemoterapi ile tedavisinden sağlanan yararlar olası komplikasyınlar ve riskler ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür, ve genellikle uygun ilgi ve dinlenme aracılığı ile bu yan etkilerin büyük çoğunluğunun üstesinden gelmek mümkündür.
Kemoterapinin Yan Etkilerinin Üstesinden Gelmek
Kemoterapinin bazı yan etkilerini yaşayan hastalara, bu yan etkileri azaltmak veya gidermek amacı ile ilaçlar verilebilir. Örneğin, kemoterapinin en yaygın yan etkilerinden olan mide bulantısı, kusma ve yorgunluk hissine karşı tek başına olduğu gibi diğer ilaçlarla da karıştırılarak alınabilen bir kaç çeşit ilaç vardır. Bu ilaçlardan bazıları:
Anzemet (kimyasal adı: dolasetron mesylate) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısını önleyerek veya azaltarak kusmanın önüne geçer. Araştırmacılara göre kemoterapiye bağlı bulantı hissi, ince bağırsak duvarındaki hücrelerin salgıladığı bir maddenin (serotonin) sinir sistemi tarafından algılanmasına bağlı olarak gelişmektedir. Anzemet bağırsaklarda bulunan sinirlerin merkezi sinir sistemi ile olan bağlantısını keserek çalışır.Tablet olarak alınabileceği gibi enjeksiyon ile de alınabilir. Daha detaylı bilgi için üreticisi olan Aventis in web sayfasına baş vurabilrisiniz.
Compazine (kimyasal adı: prochlorperazine) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısının ve kusmanın kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Compazine tablet, şurup, fitil ve enjekte edilebir formlarda satılmaktadır. Compazine alınan diğer ilaçlar ve alkolle etkileşime girebilir. Daha ayrıntılı bilgiyi Compazine’nin üreticisi olan SmithKline Beecham’ın web sayfasınsan alabilirsiniz.(sb.com)
Kyril (kimyasal adı: granisetron hydrochloride) birleşik devletler gıda ve ilaç idaresi tarafından (FDA) kemoterapi hastalarında mide bulantısına karşı kullanılması onaylanmış bir ilaçtır. Kyril genellikle kemoterapiye başlanmadan bir saat kadar önce verilir. Bazı durumlarda ilk dozdan 12 saat sonra ikinci bir doz da verilebilinilir. Kyril tablet yada enjekte edilebilinir formda satılmaktadır. Daha detaylı bilgiyi kyril’in üreticisi olan SmithKline Beecham’ın web sayfasında bulabilirsiniz. (sb.com)
Phenergan (kimyasal adı: promethazine) yatıştırıcı, ve orta düzeyde bulantı önleyici özellikler içerir. Kemoterapiye bağlı bulantının önlenmesi veya tedavi edilmesi amacı ile kullanılabilir. Phenergan şurup, fitil ve enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır. Phenergan hakkında daha detaylı bilgi almak için ilacın üreticisi olan Wyeth-Ayerst’in internet sayfasına bakabilirsiniz, (wyeth.com/products/phenergan.asp)
Procrıt (Kimyasal adı: Epoetin Alfa) kemoterapiye bağlı kronik yorgunluğun daha fazla sayıda kırmızı kan hücresi üretilmesi ile azaltılması amacı ile kullanılır. Kemoterapi kanserli hücreleri olduğu kadar normal hücreleri de etkiler. Bunun bir sonucu olarak kemoterapi kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına yol açarak anemiye sebep olur. Gözlemlenebilen en belirgin yan etki aşırı yorgunluk hissidir. Procit hakkında daha detaylı bilgiyi, procrit.com adresinde bulabilirsiniz.
Zofran, kemoterapiye bağlı kusma ve mide bulantısının önüne geçmek amacı ile kullanılır. Zofran hap, sıvı solüsyon yada enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır. Hap formunda ki Zofran’ın ilk dozu genellikle kemoterapi seansının başlamasından 30 dakika önce verilir ve daha sonraki Zofran hapları kemoterapi sonrasındaki bir – iki gün boyunca düzenli aralıklarla alınır. Zofran hakkında daha detaylı bilgiyi ilacın üreticisi olan Glaxo Wellcome’ın internet sayfalarında bulabilirsiniz, (glaxowellcome.com)
Kemoterapi süresince düşük kan sayımı gösteren hastalara, kan hücreleri ve plateletlerin sayılarının arttırılması amacı ile ilaçlar verilebilir. Verilen ilaçlar sayısının arttırılması hedeflenen kan hücrelerinin tipine göre değişir. Örneğin, bir beyaz kan hücresi olan neutrophil’lerin sayısının azalması neutropenia denilen hastalığa neden olur. Bu hastalara, özel büyüme faktörleri içeren ilaçlar verilebilir, bunların içinde kimyasal adı sargramostim olan Leukine ve kimyasal adı filgrastim olan Neupogen vardır.
Yüksek Dozda Kemoterapi / Kemik İliği Nakilleri / Kök Hücre Kurtarımı
Yüksek dozda kemoterapi kullanımı ile meme kanseri tedavisi, bu konunun uzmanları arasında hala tartışılmakta olan bir yöntemdir. Yapılan pek çok araştırma, yüksek dozlu kemoterapinin geleneksel kemoterapi tedavisinden daha iyi olduğu tezini desteklememiştir. Ancak, bazı araştırmalarda ilerlemiş aşamadaki meme kanseri hastalarının yüksek dozlu kemoterapi ile tedavisi sonrasında umut verici iyileşmeler gözlenmiştir. Günümüzde, bu tedavi yakından takip edilen klinik deneylere katılmakta olan ilerlemiş düzeyli meme kanseri hastaları için önerilmektedir.
Uzun süren yüksek dozlu kemoterapi tedavileri kemik iliği hücrelerine zarar verebilir. Bunun bir sonucu olarak, yüksek dozlu kemoterapi alan hastalara kemik iliği nakli yada kök hücre aşılanması gerekebilir.
Kemik iliği nakli tedavisinin aşamaları;
* Hastadan kemik iliği hücreleri çıkartılır ve dondurulur
* Yüksek dozlu kemoterapi uygulanır
* Daha önceden çıkarılmış olan kemik iliği hücreleri, bir operasyonla geri enjekte edilir
* Enjekte edilen hücreler, çoğalmaya ve kan hücreleri üretmeye başlarlar.
Kemik iliği nakli olasılığı yüksekse, doktorlar kemoterapi öncesi hastanın bacak yada kalça kemiğinden ilik örnekleri alırlar. Çıkartılan bu kök hücreler, korunmaları amacı ile hemen dondurulurlar. Daha sonra hastaya yüksek dozlu kemoterapi uygulanır, bu süreçte vücut ta kalan kemik iliği hücrelerinin bir kısmı da ölür. Kemoterapinin tamamlanmasının ardından, korunmuş olan kemik iliği hücreleri geriye enjekte edilirler. Enjeksiyon sonrası, bu hücreler çoğalmaya başlar ve aynı zaman da beyaz ve kırmızı kan hücrelerini de üretirler.
Doktorlar yakın zamanda kemik iliği nakilleri yerine kök hücre kurtarımı yöntemini kullanmaya başlamışlardır. Kök hücreler henüz işlevsel farklılaşma göstermemiş ön hücrelerdir ve vücudun gereksinimine göre değişik hücrelere dönüşürler. Kök hücre kurtarımı yönteminde, kemoterapi öncesinde hastanın kanından kan kök hücreleri ayrılırlar. Yüksek dozda kemoterapi uygulanmasının hemen sonrasında, hastaya geri verilen kan kök hücreleri kemik iliğinin işlevini geri getirir. Araştırmalar göstermiştir ki kök hücre kurtarımı yöntemi kemik iliği nakli ile karşılaştırıldığında daha az yaşamsal risk taşımaktadır.
Sonuç
Kemoterapi kanser tedavisinde ve kanserin tekrarlama riskini azaltmada çok etkin bir yöntem olabilir. Araştırmacılar kemoterapi ve kanser tedavisi konularında önemli ilerlemeler göstermektedirler. Araştırmaların devam etmesi ile, yan etkisi daha az ve daha etkin kemoterapi ilaçlarının daha yaygın olması beklenmektedir. Buna ek olarak, kemoterapinin istenmeyen yan etkilerini önleyen ilaçların gelişimi de devam etmektedir. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslararası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Meme kanseri olan kadınların kemoterapi konusunu doktorları ile tartışmaları önerilir.
Meme Anatomisi
Göğüs genelde dairesel yada göz yaşı damlası şeklindedır. Ancak göğüs dokusu köprücük kemiğinden sütyen çizgisine ve göğüs kemiğinden koltuk altına kadar bulunabilir. Bu nedenle kişisel göğüs kontrolleri yapılırken bu alanların tümünün kontrol edilmesi ve mastektomi yapılırken bu alanlardaki dokularında alınması çok önemlidir.
Göğüs süt bezlerinden, süt kanallarından, dolgu malzemesi olan yağ dokusundan ve taşıyıcı olan lif dokusundan oluşur. Süt bezleri lob adı verilen gruplarda toplanırlar. Her lob, pek çok sayıda daha küçük lob içerir. Bu küçük loblar sayısı bir düzineye varan ve küçük üzümlere benzeyen minik ampul şeklindeki bezleri içerir, ve süt burada üretilir. Göğüslere dokunulduğunda yumru yumru hissedilmesinin nedeni budur. Duct adı verilen küçük kanalcıklar üretilen sütü göğüs ucuna taşır.
Göğsün içinde kas yoktur ama, pectoralis major and pectoralis minor adı verilen iki kas göğsün altındaki kaburgalara bağlıdır.
Göğsün içinde göğse oksijen ve besin taşıyan damarlar vardır. Damarda kan ile beraber dolaşımda olan lenf sıvısı, (vücudun savunma sisteminde önemli bir rol oynar), damar duvarlarından sızar ve hücrelerin arasındaki boşlukta birikir. Bunların toplanması ve ana kan dolaşımına geri kazandırılması için lenf kanalları vardır. Bu kanallar boyunca, lenf sıvısı lenf bezleri adı verilen fasulye tanelerine benzeyen organlar tarafından süzülür. Göğüste toplanan lenf sıvısının büyük bir bölümü koltuk altına doğru toplanır, burada harici lenf bezleri tarafından süzüldükten sonra lenf sıvısı dolaşım sistemine geri döner.
Vücudumuzdaki tüm organlar hücrelerden yapılmışlardır. Hücreler çok küçük birimlerdir ve ancak mikroskop altında görüntülenebilirler.Normal vücut hücreleri sistemli bir şekilde büyür, bölünür ve ölür. Hayatımızın ilk yıllarında yetişkin oluncaya dek normal hücreler daha hızlı bölünür. Yetişkinliğe ulaşılmasının ardından, pek çok dokuda hücreler yanlızca ölen hücreleri yenilemek ve yaralanmaları gidermek amacı ile bölünmeye devam eder. Normal şartlar altında, eğer yeni hücreler gerekmiyorsa her hücrenin içinde bulunan bazı mekanizmalar hücreye bölünmesini durdurmasını söyler.
Buna karşın kanser hücreleri, büyümeye ve bölünmeye devam ederler ve vücudun diğer bölgelerine yayılırlar.Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler yada tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan yada lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir. Tümör vücudun başka bölgelerine yayılmış olsa da orijinal olarak oluştuğu organın adı ile anılır. Örneğin kemiklere sıçramış olan prostat kanseri hala prostat kanseri, akciğerlere sıçramış olan meme kanseri hala meme kanseridir.
Vücudumuzda ki tüm organlar hücrelerden yapılmışlardır. Hücreler çok küçük birimlerdir ve ancak mikroskop altında görüntülenebilirler.
Normal vücut hücreleri sistemli bir şekilde büyür, bölünür ve ölür. Hayatımızın ilk yıllarında yetişkin oluncaya dek normal hücreler daha hızlı bölünür. Yetişkinliğe ulaşılmasının ardından, pek çok dokuda hücreler yanlızca ölen hücreleri yenilemek ve yaralanmaları gidermek amacı ile bölünmeye devam eder. Normal şartlar altında, eğer yeni hücreler gerekmiyorsa her hücrenin içinde bulunan bazı mekanizmalar hücreye bölünmesini durdurmasını söyler.
Lösemi genellikle tümör oluşturmayan bir kanser türüdür. Lösemide kanser hücreleri kan ve kan oluşturan organlarda (kemik iliği, lenf sistemi ve dalak) gelişir, ve diğer organların dokuların içinde dolaşır, birikebilir.
Akılda tutulmalıdır ki, tüm tümörler kanser değildir. Kanser olmayan tümörler metastaz yapmaz ve çok seyrek görülen istisnalar dışında yaşamsal tehlike oluşturmazlar.
Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır.
Kanser istatistiklerinin diğer ülkelere oranla daha iyi tutulduğu amerikada, bu istatistikler göstermiştir ki erkeklerin yarısı kadınların ise üçte biri hayatlarının bir evresinde kansere yakalanacaklardır. Günümüzde, milyonlarca insan kanserli yada kanseri tedavi edilmiş olarak yaşamaktadır. Sigaranın bırakılması yada daha sağlıklı beslenme alışkanlıklarının adaptasyonu gibi aktivitelerle yaşam stilinin değiştirilmesi, pek çok tür kansere yakalanma riskini önemli oranlarda azaltılabilir. Kanser tanısı ne kadar erken konursa, tedavisi o kadar erken başlar ve kanser tedavisi ne kadar erken başlarsa tedavinin başarıya ulaşma şansı da o kadar yüksek olur.
Meme Kanserine Nasıl Tanı Konulur?
Meme kanserinin en yaygın belirtisi ağrısız bir kitlelenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların %10 kadarı, kitle olmaksızın ağrı hissetmektedir. Meme kanserinin daha seyrek gürülen belirtileri arasında, göğüste oluşan geçici olmayan değişimler, (örneğin kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş yada bozulmalar, ve anlık akıntılar, aşınma, göğüs ucunun hassaslaşması yada içe dönmesi de dahil olmak üzre göğüs ucu belirtileri). Tedavisi en kolay olan erken aşamadaki meme kanseri tipik olarak hiç bir belirti göstermezler. Bu nedenle, kadınların meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamaları çok önemlidir.
Meme kanserine erken aşamada tanı konması, tedavi seçeneklerinin sayısını, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını önemli oranda arttırır. Erken tanı için temelde önerilen biri birini tamamlayıcı üç yöntem vardır;
* Kişisel (Kendi kendine yapılan) göğüs kontrolleri
* Klinik (Doktor tarafından yapılan) göğüs kontrolleri
* Mamogramlar
Normal de doktorlar 20 yaşından sonra her ay kişisel göğüs kontrollerinin yapılmasını, kırk yaşından sonrada yılda bir kez olmak üzere klinik göğüs kontrollerini ve mamografiyi önermektedirler. Ancak daha sonraki mamogramlarınıza referans olması için otuzlu yaşlarınızda en azından bir mamogram çektirerek saklamanız önerilir. Burada verilen başlama yaşları, toplumun geneli için önerilmektedir, eğer yüksek risk grubunda olduğunuzu düşünüyorsanız kontrol programınızı dokturunuz ile konuşmalısınız. Kanserlerin küçük bir bölümü mamografi tarafından tanımlayamayacağı için, mamografiyi klinik göğüs kontrollerine alternatif olarak görmek yanlıştır.
Eğer bu testlerden birinde normal olmayan bir belirtiye rastlanırsa, durumu açıklığa kavuşturmak için belirleyici testler yapılacaktır. Unutmayın ki, göğüs kontrollerinde bulunan kitlelerin büyük bir kısmı kanser olmayan gelişimlerdir.
Kontroller sonrası şüphelerin giderilemediği durumlarda, kesin tanının konması amacıyla biyopsi yapılır. Kitlenin büyüklüğüne, yerine, doktorun yada hastanın tercihine bağlı olarak biyopsi lokal anestezi alıtında iğneler le yapılabileceği gibi, ameliyatla kitlenin çıkarılmasıyla da yapılabilir.
Meme kanseri tedavisi ile ilgili kararlar hasta ve doktor tarafından birlikte alınmalıdır. Bu kararlar alınırken, kanserin aşaması, hastanın yaşı, diğer sağlık problemleri, önerilen tedavilerin riskleri ve getirecekleri yararlar göz önünde tutulmalıdır. Meme kanseri tanısı konmuş kadınların hemen hepsi göğüs ameliyatı geçirirler. Ameliyat sonrası bu tedaviyi tamamlamak amacıyla, radyasyon (ışın) tedavisi, kemoterapi, hormon tedavisi ve monoklinal antikor tedavisi gibi bugün standartlaşmış olan kanser tedavilerinden biri yada birkaçı uygulanır.
Bu tedaviler yerel ve sistematik tedaviler olmak üzre iki ana gurupta toplanabilir. Yerel tedaviler vücudun yanlızca bir bölgesinde yapılan ameliyat yada radyasyon tedavisidir. Sistematik tedaviler ise vücudun tümünde üzerinde yapılan tedavilerdir.
Meme Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?
Ameliyat :
Göğüs ameliyatlarının temel amacı göğüste ve lenf bezlerinde bulunan kanserli hücreleri ve tümörü almaktır. Lampektomi operasyonunda, kanserli kitle ve onun etrafından bir miktar sağlıklı göğüs dokusu alınır. Basit yada toptan Mastektomi'deyse göğsün tamamının alınması operasyonudur. Değiştirilmiş radikal mastektomi operasyonunda göğsün tamamı ve koltuk altı lenf bezleri alınır, ancak radikal mastektomide olduğu gibi göğsün altında göğüs duvarında bulunan göğüs kasları alınmaz. Radikal mastektomi, göreceli olarak daha hafif olan ameliyat alternatiflerinin verimliliğinin artması sonucu günümüzde daha az tercih edilen bir ameliyat seçeneği olmuştur.
Hem lampektomi hem de mastektomi operasyonları genelde, koltuk altı lenf bezlerinin alınması operasyonu ile birlikte yapılır. Koltuk altı lenf bezleri alındıktan sonra kanserin buraya sıçrayıp sıçramadığı test edilir. Testlerin sonuçları tedavinin sonraki aşamalarına karar verilmesinde önemli rol oynar. Koltuk altı lenf bezleri bölgesinde yapılan ameliyat yada ardından gelen radyasyon tedavisi, lenf sıvısı dolaşımının aksaması ve sıvı birikimi ile ilintili olarak kolda ödem benzeri oluşumlar oluşmasına neden olabilir, bu durum lymphedema olarak bilinir. Yanlızca anahtar konumunda olan bir kaç lenf bezinin çıkartılması ile kanserin ne kadar yayıldığının belirlendiği yeni yöntemler, toplam lenf dolaşımında daha az değişikliğe neden oldukları için erken aşamadaki hastalarda daha tercih edilir yöntemler olmuşlardır. Bu yeni yöntemler arasında en çok yaygınlık kazanmış olanı 'Sentinel Node Biopsy' olarak adlandırılmaktadır.
Lampektomi operasyonu sonrası büyük bir çoğunlukla altı ila yedi hafta kadar sürecek olan radyasyon tedavisi yapılır. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, lampektomi ve ardından uygulanan radyasyon tedavisi pek çok durumda mastektomi kadar etkindir.
Radyasyon Tedavisi
Radyasyon (Işın) tedavisi ameliyat sonrası göğüste, göğüs duvarında veya koltuk altında kalmış olabilecek kanser hücrelerini öldürmekte kullanılabileceği gibi, ameliyat öncesinde ameliyatta alınacak olan tümörün boyutunun küçültülmesi amacıylada kullanılabilinir. Yakın geçmişte kat edilen teknolojik ilerlemeler, bu tedavinin daha hassas ve arzulanan bölgeye daha başarılı olarak odaklanarak yapılabilmesine olanak tanımıştır. Bunun bir sonucu olarak radyasyon tedavisinin yan etkilerinde büyük oranlarda azalma gözlemlenmiştir.
Sistematik Tedaviler
Meme kanserinin tedavisinde kullanılan sistematik tedavi seçenekleri arasında kemoterapi, hormon tedavisi ve monoklinal antikor tedavisi vardır. Gözlemlenebilen tümörün ameliyat ile alınması sonrasında yapılan sistematik tedavi alınmış olan tümörden ayrılarak vücudun başka yerlerine gitmiş olabilecek kanser hücrelerini yok etmeyi hedefler. Ameliyat sonrası yapılan bu tip sistematik tedavilere tamamlayıcı anlamına gelen adjuvan tedaviler denir. Alınan tümörün boyu, histolojisi, kanserin lenf bezlerine sıçrayıp sıçramadığı adjuvan sistematik tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesinde önemlidir. Adjuvan sistematik tedavilerin etkinliği, deneklerin rastgele seçildiği 400 den fazla klinik deneyde test edilmiştir. Bu çalışmalar göstermiştir ki, adjuvan sistematik tedavilerin yararları (meme kanserinin yenilemesi, ve ölüm oranları göz önüne alındığında) tedaviden sonraki 15 yılın sonrasında bile gözlemlenebilmektedir.
Sistematik tedavi tanı anında meme kanseri ileri aşamada olan hastalarının tedavisinde de kullanılır. Bu gibi durumlarda, kanserin büyük bir çoğunluğunun ameliyat ile alınması olası değildir ve sistematik tedaviler temel tedavi yöntemi olurlar.
Kemoterapi
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki bazı kemoterapi ilaçları birlikte alındıklarında, tek başına alınan ilaçlardan daha etkin olmaktadırlar. Kemoterapinin ilk aşamasında genellikle cyclophosphamide, methotrexate, fluorouracil, doxorubicin (Adriamycin), epirubicin, ve paclitaxel (taxol) adlı ilaçların özel karışımları kullanılır. Kanserleri bu ilk aşama ilaçlara dayanıklı hale gelen hastaların yaklaşık olarak %20 ila %30'u ikinci aşama kemoterapi ilaç tedavisine cevap verirler.
Hormon Tedavisi
Östrojen, yumurtalıklar da üretilen bir hormondur ve bazı meme kanserlerinde kanserin büyümesine yardımcı olur. Yapılan testler sonucu kanser hücrelerinde östrojen veya progesteron hormonları için algılayıcılar bulunan kadınlar, östrojenin bu hücreler üzerindeki etkilerini durdurucu ilaçlar önerilebilinirler. Bu amaçla günümüzde en yaygın olarak kullanılan ilaç tamoxifen'dir. Araştırmalar göstermiştir ki, tamoxifen meme kanserinin yıllık yenileme riskini %26, yıllık ölüm oranını %14 oranında düşürmektedir. Kanser hücrelerinde yukarıda sözü geçen hormon algılayıcıları bulunan kadınlar dan hem menepoz öncesi hemde menepoz sonrası olanlar hormon tedavisinden yararlanabilirler. Yumurtalıkların alınması yada ilaç ile yumurtalık işlevlerinin askıya alınması tedavisi gören menopoz öncesi kadınlarda östrojen üretimi önemli ölçüde azaldığından yaşam oranlarında önemli gelişmeler gözlemlenmiştir.
Monoklonal Antikor Tedavisi
HER-2 adındaki bir protein meme kanseri hücrelerinin büyümesini düzenlemekte önemli bir rol oynar. Meme kanserlerinin yaklaşık olarak üçte birinde, bu protein aşırı miktarlarda bulunur. Trastuzumab (Herceptin) bir monoklinal antikor tedavisi şeklidir ve kanserlerinde aşırı miktarda HER-2 proteini olan hastalarda HER-2 proteinin etkilerini bloke eder. Kemoterapi sonrasında tümörleri büyümeye devam eden hastalarda, herceptin yanlız kullanılabileceği gibi kemoterapi ile birlikte de kullanılabilinir. Her iki durumda da, bu tedavi sonrasında bazı kanserlerin küçüldüğü ve yaşam süresinin uzadığı gözlemlenmiştir.
Kemoterapi
Bu bölümde meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi ve yan etkileri hakkında genel bilgiler bulacaksınız. Kemoterapide kullanılan ilaçlar hastalara göre özel olarak karıştırılır, dozajı, verilme şekli ve verilme süreci de hastalara özel olarak ayarlanır, bu nedenle kemoterapinin yan etkileri de hastadan hastaya çok büyük farklılıklar gösterebilir. Bu bölümde kemoterapinin pek çok yan etkisi detayları ile açıklanmışsada, söz konusu yan etkilerin pek çoğunun geçici ve kemoterapinin hemen ardından oluştuğu akılda tutulmalıdır. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Meme kanserinin tedavisinde kemoterapi vazgeçilemez bir tedavi şeklidir ve genellikle ameliyat veya diğer tedavilerle birlikte kullanılır. Meme kanseri hastaları göreceleri kemoterapinin tüm boyutlarını doktorları ve kanser tedavi ekibi ile tartışmalıdırlar.
Kemoterapi nedir?
Kemoterapi, antikanser ilaçlarının kullanılarak tümörlerinin büyümesinin önlenmesi yada kontrol altına alınmasıdır. Kemoterapi genellikle diğer tedavileri tamamlamak amacı ile yapılır, bu tip kemoterapiler adjuvant kemoterapi olarak adlandırılırlar. Öncelikli olarak yapılan ameliyat yada radyoterapi tedavileri meme kanserinin bölgesel (göğüs) tedavisini amaçlar. Kemoterapi genellikle el ya yada koldaki küçük damarlara geçici iğneler aracılığı ile, yada daha büyük damarlara takılan port adı verilen vücut içi araçlar yardımı ile verilir. Bazı kemoterapi ilaçları hap yada şurup formunda ağızdan verilebilir. Bunun yanısıra kas yada deri altına veya tümör bölgesine doğrudan enjeksiyon şeklinde verilen kemoterapi ilaçlarıda vardır.
Kemoterapinin kullanım amaçları arasında:
* Kanserin tedavisi
* Kanserin vücudun diğer bölgelerine yayılmasının durdurulması
* Kanserin büyümesinin yavaşlatılması
* Kanser hücrelerinin öldürülmesi
* Kanserin verdiği şikayetlerin azaltılması
Kemoterapi sistematik bir tedavi şeklidir, başka bir değişle, kan dolaşımı aracılığı ile vücudun tüm bölgelerine yayılır, vücuttaki tüm doku ve organları etkiler. Bu açıdan bakıldığında, kemoterapi ameliyat ve radyoterapi gibi yerel tedavi amaçlayan tedavilerden farklıdır. Her hastanın özellikleri incelenerek, kanserin en etkin tedavisi hem yerel hem de sistematik tedavilerin uygun bir karışımının uygulanması ile sağlanır.
Kemoterapinin Verilme Şekilleri
Kemoterapi alan meme kanseri hastaları, bir ilaç alabilecekleri gibi birden fazla ilacın birden veridiği karışımları da alabilirler. Pek çok doktor birden fazla ilacın karıştırılarak birden verildiği kombinasyon tedavisinin tek ilaçla yapılan tedaviden daha etkin olduğu konusunda hem fikirdirler. Kombinasyon tedavisi, karışımında bulunan ilaçların her birinin daha az oranda alınmasına rağmen kanser hücrelerinin kontrol altına alınmasında daha iyi sonuçlar vermiştir. Daha yüksek dozda verilen tek ilaçlık kemoterapi tedavileri ile karşılaştırıldığında kombinasyon kemoterapisi daha iyi sonuçlar vermesinin yanı sıra daha az yan etkilere yol açmaktadır. Günümüzde, farklı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan 90 dan fazla kemoterapi ilacı vardır.
Kemoterapi meme kanseri hastalarının alabileceği tek tedavi olabileceği gibi ameliyat gibi diğer tedavilerden önce yada sonra da uygulanabilir. Ameliyat öncesi yapılan ve tümörün boyutunu küçültmeyi amaçlayan kemoterapilere neoadjuvant kemoterapi adı verilir. Bunun yanı sıra, neoadjuvant kemoterapi hastanın tümörü üzerindeki en etkin ilacın ve dozajın bulunması amacı ile de kullanılabilinir. Bu amaçla tedavi süresince tümörün gelişimi gözlemlenir.
Ameliyat gibi yerel tedavilerin sonrasında yapılan kemoterapiye adjuvant kemoterapi adı verilir. Çalışmalar göstermiştir ki göğsün alınması (mastektomi) yada kitlenin alınması (lumpektomi) operasyonlarının ardından yapılan adjuvant kemoterapi meme kanserinin yeniden oluşması riskini önemli bir ölçüde azaltmaktadır. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslar arası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır.
Kemoterati ilaçları ve veriliş şekilleri genellikle her hasta için ayrıca düzenlenir. Kemoterapi planlanlanırken, hastanın yaşı, genel sağlık durumu, kanserin durumunu gösteren aşama (stage) ve sınıfı (grade) gibi parametreler, diğer sağlık problemleri, geçmişte yapılmış ve gelecekte yapılması planlanan tedaviler göz çnünde tutulmalıdır. Meme kanseri tedavisinde uygulanan kemoterapi genellikle üç ila altı ay sürer. Bu süre içinde ilaçlar günlük, haftalık, aylık yada hastanın ilaçlara gösterdiği tepkiler göz önüne alınarak başka aralıklarla verilebilir. Kemoterapi seansları genellikle sürekli olmaz, çünki kemoterapi ilaçları kanseri hücreler kadar sağlıklıları da etkiler. Doktorların, kemoterapinin hastalar üzerindeki etkilerini gözlemlemek için uyguladıkları pek çok yöntem vardır. Bunların arasında, fiziksel muayeneler, kan testleri, bilgisayarlı tamografiler, MR taramaları ve röntgen çekimleri vardır.
Meme kanseri tedavisinde kullanılan kemoterapi kombinasyonları arasında:
· cyclophosphamide (Cytoxan), methotrexate (Amethopterin, Mexate, Folex), ve fluorouracil (Fluorouracil, 5-Fu, Adrucil) (bu terapi CMF olarak adlandırılır)
· cyclophosphamide, doxorubicin (Adriamycin), ve fluorouracil (bu terapi CAF olarak adlandırılır)
· doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide (bu terapi AC olarak adlandırılır)
· doxorubicin (Adriamycin) ve cyclophosphamide ile paclitaxel (Taxol)
· doxorubicin (Adriamycin), ve ardından CMF
· cyclophosphamide, epirubicin (Ellence), ve fluorouracil
Yukarıda verilenlere ek olarak meme kanseri tedavisinde sıkça kullanılan diğer ilaçlar arasında
docetaxel (Taxotere), vinorelbine (Navelbine), gemcitabine (Gemzar), and capecitabine (Xeloda) vardır. (İlaçların ticari isimleri parantez içinde verilmiştir)
Kemoterapinin Potansiyel Yan Etkileri
Meme kanserinin tedavisi için kemoterapi gören hastalarda, bu tedaviye bağlı olarak görülen yan etkiler bazı faktörlere bağlı olarak oldukça fazla farklılık gösterebilir. Bu faktörlerin arasında, kullanılan ilaçların tipleri, dozajları, ve verilme süreleri vardır. Akılda tutulmalıdır ki, bu bölümde açıklanan yan etkiler olası yan etkilerdir ve bazı hastalar bu yan etkilerden hiç etkilenmezken bazı hastalar bir yada bir kaçından etkilenir. Pek çok durumda, meme kanserinin kemoterapi ile tedavisinin yararları, kemoterapinin riskleri, verdiği rahatsızlıklar ve yan etkileri ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür.
Kemoterapinin en yaygın yan etkileri:
* Mide bulantısı ve kusma
* Saç kaybı (alopecia)
* Yorgunluk
Bazı kemoterapi ilaçları midenin ve bağırsakların iç yüzeyini oluşturan dokuları hassaslaştırabilir. Cisplatin, cyclophosphamide, doxorubicin ve yüksek dozlarda verildiğinde etoposide mide bulantısı ve kusmaya yol açması daha olası kemoterapi ilaçlarıdır. Bazen mide bulantısı ve kusma tedavinin hemen ardından yada tedaviye başlanması ile başlar. Bazı durumlarda da hastalar beklentilerinden etkilenerek mide bulantısı yaşayabilirler, bu hastaların mide bulantısı ile tedavi arasında kurdukları psikolojik ilişkilendirmenin bir sonucudur. Pek çok durumda, kemoterapinin yan etkisi olarak görülen bulantı ve kusmanın önüne geçilmesi için ilaçlar verilebilir.
Saç kaybı (alopecia) kemoterapinin diğer bir yaygın yan etkisidir. Oluşan saç kaybı geçicidir ve bazı kadınlarda saç köklerinin kemoterapi ile zayıflayarak daha hızlı saç dökülmesine yol açması nedeni ile oluşur. Saçlarını kaybeden kadınlarda saç kaybı ikici kemoterapi civarında oluşur. Kemoterapinin bitmesi ile saçlar geri gelir, ancak bazı hastalarda saçlar hastanın kemoterapi öncesi sahip olduğundan farklı olarak geri gelebilir (Düz yada kıvırcık saçlar gibi). Kemoterapi ile saçlarını kaybeden kadınlar, kemoterapi boyunca değişik eşarplar, şapkalar yada peruklar kullanabilirler.
Beyaz (akyuvarlar) ve kırmızı (alyuvarlar) kan hücreleri ile kanamayı önleyici kan hücreleri olan platelet lerin sayısının azalması kemoterapinin diğer bir olası yan etkisidir. Akyuvarlar vücudun bağışıklık sisteminin temel taşlarındandır. Normalde bir milimetreküp kanda 4,000 ila 10,000 tane arasıda akyuvar bulunur. Akyuvar sayısının bu normal değerlerin altına inmesine leukopenia denir. Aslında bir kaç çeşit akyuvar hücresi vardır, neutrophils adı verilen akyuvar hücreleri vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardım ederler. Bu hücrelerin sayısının çok fazla azalmasına neutropenia adı verilir. Neutropenia kemoterapi tedavisi boyunca kontrol edilmesi gereken bir yan etkidir, ve genellikle bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlar yardımı ile tedavi edilebir.
Kemoterapi kandaki alyuvar sayısının azalmasına da neden olabilir. Normalde, bir milimetreküp kanda 4 ila 6 milyon tane alyuvar vardır. Alyuvar sayısının normal değerlerin altına düşmesi ile anemi oluşur. Yorgunluk, baş dönmesi, baş ağrısı, nabız da ve soluma hızında artış anemisi olan hastalarda görülebilen şikayetler arasındadır. Anemi bazı durumlarda ilaçlarla tedavi edilebileceği gibi, alyuvar sayının çok azalması kan naklini gerektirebilir.
Kemoterapi gören hastaların bazılarında platelet sayısı normal değeri olan millimetreküpte 150 ila 450 bin adetten daha aza inebilir. Bunun bir sonucu olarak hastalar da küçük ve büyük berelenmelere olan yatkınlığın artması, kesilmeler sonucunda normalden uzun süren kanamalar, burun ve diş eti kanamaları görülebilir. Platelet sayısı aşırı şekilde azalan hastalarda iç kanamalar da görülebilir. Bu gibi durumlarda hastalara platelet aktarımı yapılır. Bunun yanı sıra bazı durumlarda operlvekin (Neumega) gibi ilaçlarda verilebir.
Kemoterapi alan kanser hastaları, kemoterapinin erken menepoza yada kısırlığa yol açabileceğini bilmelidirler. Kemoterapiye başlandığında doğal olarak menapoza girmeye yakın olan kadınların kemoterapinin sonucu olarak daha erken menapoza girme olasılığı daha fazladır. Kemoterapi alan kadınların bir kısmıda menapoza girmekte olan kadınlarda görülen belirtiler görülebilir, bunların arasında ani terlemeler, vajinal kuruluk ve adet dönemlerinde düzensizleşmeler vardır. Bu şikayetler seyrek görülen şikayetler değildirler ve genellile ilaçla yada kemoterapi tedavisinde yapılan değişikliklerle tedavi edilebilirler. Bu tip şikayeti olan kadınların, bu durumu doktorları ile tartışmaları önerilir. Kemoterapi ilaçları hamilelikte alındıklarında sakat doğumlara neden olabilirler, bu nedenle kadınların kemoterapi boyunca hamile kalmamalırı önerilir. Tedavi sonrası çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin bu isteklerini doktorları ile tartışmaları önerilir. Yapay döllenme veya benzeri yöntemlerde kullanılmak amacı ile sperm veya yumurtanın tedavi öncesi alınarak saklanması gibi yöntemler yüksek risk grubundaki kadınlara önerilebilinilir.
Kemoterapinin bunlar dışındaki yan etkileri arasında:
* Enfeksiyon riskinin artması
* Ağız yaraları
* Tad alma duygusunda değişmeler
* İştah azalması
* İshal yada Kabızlık
* Karıncalanma veya yanma hisleri
* Ellerde ve ayata uyuşma hissi
* Deri rahatsızlıkları (kızarıklık, döküntü, akne)
* Tırnaklarda koyulaşma, kırılganlaşma yada çatlama
* Böbrek ve mesane enfeksiyonları
* Kemoterapinin hemen ardından gelen nezle benzeri belirtiler
* Vücutta sıvı toplanması
Bunlara ek olarak, bazı kemoterapi ilaçlarının daha başka riskleri vardır. Örneğin, uzun bir süre boyunca yüksek dozlarda alındığında doxorubicin (Adriamycin) adlı ilaç kalıcı kalp problemlerine yol açabilir. Adriamycin kullanması gereken hastalar tedavi öncesi kalp problemleri için kontrolden geçmeli ve durumları tedavi boyunca gözaltında tutulmalıdır.
Bu uzun olası yan etki listesine rağmen, kanserin kemoterapi ile tedavisinden sağlanan yararlar olası komplikasyınlar ve riskler ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür, ve genellikle uygun ilgi ve dinlenme aracılığı ile bu yan etkilerin büyük çoğunluğunun üstesinden gelmek mümkündür.
Kemoterapinin Yan Etkilerinin Üstesinden Gelmek
Kemoterapinin bazı yan etkilerini yaşayan hastalara, bu yan etkileri azaltmak veya gidermek amacı ile ilaçlar verilebilir. Örneğin, kemoterapinin en yaygın yan etkilerinden olan mide bulantısı, kusma ve yorgunluk hissine karşı tek başına olduğu gibi diğer ilaçlarla da karıştırılarak alınabilen bir kaç çeşit ilaç vardır. Bu ilaçlardan bazıları:
Anzemet (kimyasal adı: dolasetron mesylate) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısını önleyerek veya azaltarak kusmanın önüne geçer. Araştırmacılara göre kemoterapiye bağlı bulantı hissi, ince bağırsak duvarındaki hücrelerin salgıladığı bir maddenin (serotonin) sinir sistemi tarafından algılanmasına bağlı olarak gelişmektedir. Anzemet bağırsaklarda bulunan sinirlerin merkezi sinir sistemi ile olan bağlantısını keserek çalışır.Tablet olarak alınabileceği gibi enjeksiyon ile de alınabilir. Daha detaylı bilgi için üreticisi olan Aventis in web sayfasına baş vurabilrisiniz.
Compazine (kimyasal adı: prochlorperazine) adlı ilaç ameliyat yada kemoterapi sonucu oluşan mide bulantısının ve kusmanın kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Compazine tablet, şurup, fitil ve enjekte edilebir formlarda satılmaktadır. Compazine alınan diğer ilaçlar ve alkolle etkileşime girebilir. Daha ayrıntılı bilgiyi Compazine’nin üreticisi olan SmithKline Beecham’ın web sayfasınsan alabilirsiniz.(sb.com)
Kyril (kimyasal adı: granisetron hydrochloride) birleşik devletler gıda ve ilaç idaresi tarafından (FDA) kemoterapi hastalarında mide bulantısına karşı kullanılması onaylanmış bir ilaçtır. Kyril genellikle kemoterapiye başlanmadan bir saat kadar önce verilir. Bazı durumlarda ilk dozdan 12 saat sonra ikinci bir doz da verilebilinilir. Kyril tablet yada enjekte edilebilinir formda satılmaktadır. Daha detaylı bilgiyi kyril’in üreticisi olan SmithKline Beecham’ın web sayfasında bulabilirsiniz. (sb.com)
Phenergan (kimyasal adı: promethazine) yatıştırıcı, ve orta düzeyde bulantı önleyici özellikler içerir. Kemoterapiye bağlı bulantının önlenmesi veya tedavi edilmesi amacı ile kullanılabilir. Phenergan şurup, fitil ve enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır. Phenergan hakkında daha detaylı bilgi almak için ilacın üreticisi olan Wyeth-Ayerst’in internet sayfasına bakabilirsiniz, (wyeth.com/products/phenergan.asp)
Procrıt (Kimyasal adı: Epoetin Alfa) kemoterapiye bağlı kronik yorgunluğun daha fazla sayıda kırmızı kan hücresi üretilmesi ile azaltılması amacı ile kullanılır. Kemoterapi kanserli hücreleri olduğu kadar normal hücreleri de etkiler. Bunun bir sonucu olarak kemoterapi kırmızı kan hücrelerinin sayısının azalmasına yol açarak anemiye sebep olur. Gözlemlenebilen en belirgin yan etki aşırı yorgunluk hissidir. Procit hakkında daha detaylı bilgiyi, procrit.com adresinde bulabilirsiniz.
Zofran, kemoterapiye bağlı kusma ve mide bulantısının önüne geçmek amacı ile kullanılır. Zofran hap, sıvı solüsyon yada enjekte edilebilir formlarda satılmaktadır. Hap formunda ki Zofran’ın ilk dozu genellikle kemoterapi seansının başlamasından 30 dakika önce verilir ve daha sonraki Zofran hapları kemoterapi sonrasındaki bir – iki gün boyunca düzenli aralıklarla alınır. Zofran hakkında daha detaylı bilgiyi ilacın üreticisi olan Glaxo Wellcome’ın internet sayfalarında bulabilirsiniz, (glaxowellcome.com)
Kemoterapi süresince düşük kan sayımı gösteren hastalara, kan hücreleri ve plateletlerin sayılarının arttırılması amacı ile ilaçlar verilebilir. Verilen ilaçlar sayısının arttırılması hedeflenen kan hücrelerinin tipine göre değişir. Örneğin, bir beyaz kan hücresi olan neutrophil’lerin sayısının azalması neutropenia denilen hastalığa neden olur. Bu hastalara, özel büyüme faktörleri içeren ilaçlar verilebilir, bunların içinde kimyasal adı sargramostim olan Leukine ve kimyasal adı filgrastim olan Neupogen vardır.
Yüksek Dozda Kemoterapi / Kemik İliği Nakilleri / Kök Hücre Kurtarımı
Yüksek dozda kemoterapi kullanımı ile meme kanseri tedavisi, bu konunun uzmanları arasında hala tartışılmakta olan bir yöntemdir. Yapılan pek çok araştırma, yüksek dozlu kemoterapinin geleneksel kemoterapi tedavisinden daha iyi olduğu tezini desteklememiştir. Ancak, bazı araştırmalarda ilerlemiş aşamadaki meme kanseri hastalarının yüksek dozlu kemoterapi ile tedavisi sonrasında umut verici iyileşmeler gözlenmiştir. Günümüzde, bu tedavi yakından takip edilen klinik deneylere katılmakta olan ilerlemiş düzeyli meme kanseri hastaları için önerilmektedir.
Uzun süren yüksek dozlu kemoterapi tedavileri kemik iliği hücrelerine zarar verebilir. Bunun bir sonucu olarak, yüksek dozlu kemoterapi alan hastalara kemik iliği nakli yada kök hücre aşılanması gerekebilir.
Kemik iliği nakli tedavisinin aşamaları;
* Hastadan kemik iliği hücreleri çıkartılır ve dondurulur
* Yüksek dozlu kemoterapi uygulanır
* Daha önceden çıkarılmış olan kemik iliği hücreleri, bir operasyonla geri enjekte edilir
* Enjekte edilen hücreler, çoğalmaya ve kan hücreleri üretmeye başlarlar.
Kemik iliği nakli olasılığı yüksekse, doktorlar kemoterapi öncesi hastanın bacak yada kalça kemiğinden ilik örnekleri alırlar. Çıkartılan bu kök hücreler, korunmaları amacı ile hemen dondurulurlar. Daha sonra hastaya yüksek dozlu kemoterapi uygulanır, bu süreçte vücut ta kalan kemik iliği hücrelerinin bir kısmı da ölür. Kemoterapinin tamamlanmasının ardından, korunmuş olan kemik iliği hücreleri geriye enjekte edilirler. Enjeksiyon sonrası, bu hücreler çoğalmaya başlar ve aynı zaman da beyaz ve kırmızı kan hücrelerini de üretirler.
Doktorlar yakın zamanda kemik iliği nakilleri yerine kök hücre kurtarımı yöntemini kullanmaya başlamışlardır. Kök hücreler henüz işlevsel farklılaşma göstermemiş ön hücrelerdir ve vücudun gereksinimine göre değişik hücrelere dönüşürler. Kök hücre kurtarımı yönteminde, kemoterapi öncesinde hastanın kanından kan kök hücreleri ayrılırlar. Yüksek dozda kemoterapi uygulanmasının hemen sonrasında, hastaya geri verilen kan kök hücreleri kemik iliğinin işlevini geri getirir. Araştırmalar göstermiştir ki kök hücre kurtarımı yöntemi kemik iliği nakli ile karşılaştırıldığında daha az yaşamsal risk taşımaktadır.
Sonuç
Kemoterapi kanser tedavisinde ve kanserin tekrarlama riskini azaltmada çok etkin bir yöntem olabilir. Araştırmacılar kemoterapi ve kanser tedavisi konularında önemli ilerlemeler göstermektedirler. Araştırmaların devam etmesi ile, yan etkisi daha az ve daha etkin kemoterapi ilaçlarının daha yaygın olması beklenmektedir. Buna ek olarak, kemoterapinin istenmeyen yan etkilerini önleyen ilaçların gelişimi de devam etmektedir. 2000 yılının kasım ayında yapılan uluslararası bir toplantıda, uzmanlar kanseri göğüs dışına çıkmamış hastalarda da adjuvant kemoterapinin standart tedavi olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine varmışlardır. Meme kanseri olan kadınların kemoterapi konusunu doktorları ile tartışmaları önerilir.
Meme Anatomisi
Göğüs genelde dairesel yada göz yaşı damlası şeklindedır. Ancak göğüs dokusu köprücük kemiğinden sütyen çizgisine ve göğüs kemiğinden koltuk altına kadar bulunabilir. Bu nedenle kişisel göğüs kontrolleri yapılırken bu alanların tümünün kontrol edilmesi ve mastektomi yapılırken bu alanlardaki dokularında alınması çok önemlidir.
Göğüs süt bezlerinden, süt kanallarından, dolgu malzemesi olan yağ dokusundan ve taşıyıcı olan lif dokusundan oluşur. Süt bezleri lob adı verilen gruplarda toplanırlar. Her lob, pek çok sayıda daha küçük lob içerir. Bu küçük loblar sayısı bir düzineye varan ve küçük üzümlere benzeyen minik ampul şeklindeki bezleri içerir, ve süt burada üretilir. Göğüslere dokunulduğunda yumru yumru hissedilmesinin nedeni budur. Duct adı verilen küçük kanalcıklar üretilen sütü göğüs ucuna taşır.
Göğsün içinde kas yoktur ama, pectoralis major and pectoralis minor adı verilen iki kas göğsün altındaki kaburgalara bağlıdır.
Göğsün içinde göğse oksijen ve besin taşıyan damarlar vardır. Damarda kan ile beraber dolaşımda olan lenf sıvısı, (vücudun savunma sisteminde önemli bir rol oynar), damar duvarlarından sızar ve hücrelerin arasındaki boşlukta birikir. Bunların toplanması ve ana kan dolaşımına geri kazandırılması için lenf kanalları vardır. Bu kanallar boyunca, lenf sıvısı lenf bezleri adı verilen fasulye tanelerine benzeyen organlar tarafından süzülür. Göğüste toplanan lenf sıvısının büyük bir bölümü koltuk altına doğru toplanır, burada harici lenf bezleri tarafından süzüldükten sonra lenf sıvısı dolaşım sistemine geri döner.